Amaranth Hayalet
Mesaj Sayısı : 17 En belirgin özelliği : Haşin. Kayıt tarihi : 28/04/10
| Konu: Septium || Amaranthiné Perş. Nis. 29, 2010 9:47 am | |
| HASIN KEDER Gecenin usul sessizliğinde yok olan çığlığın sahibi en güvenli yerden çıkıp dünya yoluna başladığında, fazla yorulmayacağını hissetmesinden dolayı ağlamayı hemen bırakmıştı. Gözyaşları can acıtacak soğukta donarken yüzü sanki kristallerle bezenmiş gibi görülüyordu. Kimse gülmemişti o doğarken. İstenmeyen bir melek olarak uyandığında ölüm daha baştan sarmıştı bedenini. Senamore Lotendaux ruhsuz bir gecede tattı hayatın aldatan şerbetini. Keder adı verilmiş bir evin çatlaklarla bezeli tavanı ilk anımsadığı şey olacaktı. Yaşacağı yer pis bir ağıldan bile daha kötü ve bakımsızdı. Yine de aldanmadı gördüklerine, en azından altı yıl katlanacağı ve tadını damarlarından hissedeceği zehri solurken sızlanmak için henüz erkendi. Hüzün dört bir yanını ele geçirmişti ve ayrılmaya da niyeti yoktu. Keder lanetini bütün sahiplerine aşılıyordu. Ailesi de en az yaşadıkları yer kadar kasvetliydi. Sönmüş gözlerle donmuş dudaklar annesinde hatırladığı birkaç şeyden biriyken dahi fazlasını elde edemeyeceğini anlamıştı küçük kız. Sveda Lotendaux demek hayal kırıklığı ve pişmanlık demekti. Bu iki karamsar kelime onun beyaz teninde, mavimsi gözlerinde hayat bulmuştu sanki. Ete kemiğe bürünmüş, vücuda gelmişti. İhtişamı güneş ışığının parlaklığında yitip gitse de ayın hüküm sürdüğü koyu zamanda bir tanrıça gibi kutsanıyordu kadın. Onun umutsuzluğunun sebebi etrafındakiler için bariz belliydi. Aşka düştüğünü zannettiği adamdan ne yazık ki umduğunu bulamamıştı. Arkasında bıraktıklarını her geçen gün daha çok özlüyordu. Kocasını seviyordu aslında. Tutku aralarında sözleri olmayan bir şarkı kadar sade ve etkileyiciydi. Sadece... Aralarında tükenen ya da habersizce yitip giden birşeyler vardı. Joachim Lotendaux ise yenilik peşindeydi. Kaderin hayatını hep aynı renge boyadığını düşünüyordu. Tekrarlar ve devamlılık hayatıyla birlikte müziğini de etkiliyordu. Sıradan olmayan ailesinin sıradan olmayan seçimlerini benimsemiş genç adam için basitlik en kötü kâbuslarının da ötesindeydi. Joachim fark ve benzersizliği arıyordu. Ancak tüm notalarını ayaklarına serdiği karısı benzersizliğini kaybediyordu. Birlikte başladıkları işi gerekirse tek başına bitirebilmek için kızından vazgeçmeye hazırdı. Kimse öğrenemeyecek de olsa kabul ettiği şartların kapsadığı şeyler arasında solmayacak çiçeği de vardı. Genç adam her gece duyulmamışları duymak için tuhaf şeyler deniyordu. Değişik enstürmanlar, yeni kavramlar... Bir tek doğuda bulunan ve ney adı verilen aleti çalamamıştı. Zaten kalan ömrünün büyük bir bölümü de onu çalmaya adadığından göz açıp kapayıncaya kadar tükenecekti. Fakat öğrendiklerini heba etmemek adına bir sonraki nesline öğretti. İsteksiz ama mecburdu. Senamore en çok eski dünyadan yadigar kalan harbı çalmayı sevmişti.
Henüz dört yaşındaydı ama ince parmakları harba değdiğinde o kadar muhteşem bir ses duyuluyordu ki Joachim bile duyularının doyduğuna inanıyordu. Senamore mükemmel bir yetenekle dünyaya gelmişti. Kulakları algıladığı tüm sesleri notalayabilecek keskinlikte duyuyordu. Kışın beyazlığıyla narinliğine sahipti, Kederin biraz aşağısında bulunan kasabalılar bu yüzden ona Amaranthiné demeye başlamışlardı. Malikaneden çıkmasına pek izni olmasa da sabah uyumayı tercih eden ailesi gözlerini kapar kapamaz ırmağa giden yola saparak sıkıcı kasabanın ötesine uzanan sayısız şeftali ağaçlarının arasından geçiyor ve Kederin arkasından dolanıp denize dökülen suyu izliyordu. Tarlalarından izinsizce geçen bu küçük kızdan kimse rahatsızlık duymuyordu. Hatta görmemezlikten gelen kasaba halkı için Amaranthiné sarı ışıkların aydınlattığı bir peri kızıydı. Lanetli Kedere hapsolduğunu bildiklerinden arada sırada kulaklarına ulaşan harp sesini duyduklarında perinin yerini bir meleğin aldığına dair tuhaf inançlar edinmişlerdi. Ona ulaşamadıklarından küçük kız masalların yeni kahramanı olmaya devam edecekti. Malikanede müziğin sardığı koridorlar çocukların dayanamayacağı kadar iç sıkıcıydı. Yan yana dizilmiş sayısız odanın her birinde ayrı ayrı enstürmanlar gizleniyordu. Cam piyanoyu saklayan kapı Sveda'nın kızına ders verdiği yerin girişiydi. Yeteneklerini ilk keşfeden de annesi oldu. Kızına piyano tuşlarının yerini öğretmeye çalışıyordu. Senamore ise karşısındaki kocaman şeyden pek hoşlanmamıştı. Arkada babasının yüksek sesle düşündüğünü belli eden sesi duyulduğunda parmakları siyah-beyaz tuşların arasında içgüdüsel olarak dolanmaya başladı. Sveda şaşkınlığını gizleyemiyordu. Genç kadın mavi gözleri sonuna kadar aralanmış kızına baktı. Ardından Joachim'e daha yüksek sesle düşünmesini işaret etti. Kocası da aklına gelen bütün çılgınlıkları saydı teker teker. Senamore bütün sesleri notalara dökerken Joachim o gece hayatı boyunca yapabileceği en güzel besteyi nesretmişti. Keder de üzerinden bir defaya mahsus olarak lanetini atmıştı. Lotendauxlarda normal bir aile sayılabilecek kadar neşeliydiler doğrusu. Kasaba halkı göğe yükselen bir ışık gördüklerini düşünüyorlardı. Işığın sebebiyse Joachim'in yaptığı yanlışı gözden geçirmeye gelen kişinin yolculuk büyüsüydü. Senamore'un haberi olmasa da bu güzel gece onun tek mutlu anı olacaktı. Felaket Orkestrası Kuzguni siyah gecede yolunu kaybetmişlerden bile kötü bir talihsizliğe saplanmış birkaç düzine insan sinip saklanmıştı Magnes tiyatrosuna. Hipnotize olmuş gibi donuklaşan bakışları tiyatronun girişine sabitlenmişti şüpheyle. Bir önceki şafakta ellerine ulaşan mektup keşfedildiklerine inanmalarına yol açsa da hepsi korkuyordu. Gözleri tekrar tekrar satırların üzerinde dolaşırken kalmaktan başka şansları yok gibiydi. Yıllar öncce müziğin karşı konulamaz büyüsüne yenik düşmüş ve yeteneklerinin gözardı edilmesine aldırmadan eğitimleri dahilinde iyi birer müzisyen olmuşlardı. Fakat onların ezgilerindeki egzotik tınıyı anlayabilen kimse çıkmamıştı karşılarına. Kalan son umut kırıntıları da kaybolurken yırtık, siyah bir zarfın içinden çıkardıkları kağıtlar yollarını Magnes tiyatrosuna düşürdü. Tabi bir kısmı hiç yola çıkmadı, bir kısmı da yarı yoldan geri döndüler. Mektubu yazan adamın delirdiğine ya da en başından beri deli olduğuna inanıyorlardı. Gelenler de onlardan farksız sayılmazdı. Sadece içinde bulunacakları, sevilecekleri ve anlaşılacakları bir orkestra fikri onları istekli kılıyordu. İçlerinden en küçüğü, onaltı yaşında olan Drusilla açılan kapının gıcırtısına aldırmayarak cebindeki kağıdı okumaya başladığında yaşam süresini azaltacak seçimi yaptığından habersiz her kelimeyi ezberlemeye karar vermişti. Çünkü aldığı ilk daveti ve teklifi unutmak istemiyordu. Karanlık belirsizlikten çıkarak loş ay ışığında yüzünü hizmetkârlarına gösteren genç adam ise bizler için oldukça tanıdık biriydi. Joachim Lotendaux olanca heybetiyle eski kapının önünde dikilmiş, hafifçe gülümsüyordu. Kısa süreli bir sessizliğin ardından birbirine sıkıca kenetlenmiş olan dudaklarını hafifçe aralayarak konuşmaya başladı. Sesi de görüntüsü kadar ürkütücü ve keskindi.
" Kim olduğumu bilmeniz pek işinize yaramayacak. Nasıl olsa bende sizin gibi isimsizlerin yurdundan geliyorum. Zaten sizlerin de kim olduğu önemli değil. Lafı dolandırıp kimse için bu konuşmayı bir işkence haline getirmek istemiyorum. Sizden tek beklentim yeteneklerinizi sonuna dek kullanmanız. Parmaklarınızdan çıkan notalara ve karanlık nimetin size sunduğu ilhama ihtiyacım var. "
Sözlerin yarattığı etki en güçlü ikna büyüsünün kudretinden bile fazla oldu. Orkestranın parçaları bir bir toplanırken Magnes tiyatrosu artık felaketlerin yuvası haline gelmişti. Kemanına sıkıca sarılan Drusilla şefine hayran kalmıştı. Onu etkileyen Sveda'nın da kapıldığı cazibesi değil sahip olduğu yeteneğiydi. Senamore tiyatro sahnesinin etrafında hoplayıp zıplarken hazırlanan müzikal için baştan düzenleniyordu Magnes'in eski evi. Orkestra düzene sokulduğunda tüm üyeler kendi görevlerini öğrenmişti. Sabah eğlenceli gösteriler sergilenirken hava karardığı andan itibaren Felaket Orkestrasının gösterileri başlıyordu. İnsanlar başta onları her zamanki gibi yadırgadılar. Yavaş yavaş gördüklerini ve duyduklarını kabullendiklerinde salon her gösteride dolup taşar olmuştu. Ünleri kasabayı aşıp Fransa'nın kuytu köşelerine dahi ulaştığında Magnes tiyatrosunun gothic havasından çıkarımlar yapılmaya başlandı. Hatta ilgi görmek isteyen insanların uydurmaya açık olanları tiyatronun girişinde bazı zamanlarda kızıl saçlı, korkunç görüntülü bir kadının ortaya çıktığını söylüyorlardı. Aslında bu hikaye iyi gözlemciler için doğruydu. Magnes tiyatrosunun önünde gezinen kişi birkaç yıldır tiyatroda ses sanatçılığı yapan soprano Madelaine'ydi. Genç kadının melankolik tavırlarına katlanmaktan bıkan organizatörler onu kovabilmeyi deneseler de her seferinde bir engele rastlayarak kadını tiyatrodan uzaklaştıramamışlardı. Tiyatroyu kadının ailesinin kurmuş olması başlıca engellerden biriydi. Felaket orkestranın gelişinden beri diğer gösteriler önemsizleşmişti. Sunulan müziğin kalitesi de seçimlerini değiştirebiliyordu. Küçük gösterilerle yetinmeyi bilen Felaket Orkestrasının en büyük süprizi gecenin en karanlık anında sahneye çıkıp müzikali sonlandıran Senamore'du. Harp çaldıktan sonra rolünü tamamlaması kolaydı. Aynı oyun farklı çabalarla tekrar tekrar gösterildiğinde yenilik düşkünü babası kızının yeteneklerini ortaya çıkarmak için geri planda kalan orkestrasını toplayarak şimdiye kadar hiç denenmemiş olan bir katliam oyunu hazırladı. Oyuna göre kızıl saçlı bir kadın tarafından kontrol edilen bir orkestra yavaş yavaş dağılarak üyelerini sırayla kaybedecekti. Tabi bu kaybetme bölümü sonradan Senamore tarafından ölüm olarak değiştirildi. Kızının karamsar fikrinden hoşlanan Joachim, Senamore ne söylediyse yazmıştı kağıda. Yeni bir oyuncu almaktansa unutulan sopranoyu kullanılabilir hale getirmeyi tercih ettiler. Madelaine rolünü sevmişti. Sahnede az bulunacak olsa da büyük bir orkestraya sahip olmak eğlenceli görünüyordu. Böylece Felaket Orkestrasının sadelikten arınma aşaması da tamamlanmıştı.
Evinde artık sadece sabahları bulunabilen Senamore kasabalıların hoş masallarından atılarak kötü öykülere sürgün edildi. Magnes tiyatrosunu canlandırabilen karanlık kişilerin arasına küçük kızın da katıldığını elbette duymuşlardı. Irmak yolunu takip ederken geçtiği tarlalarda istenmediğini anlaması zor olmadı. Kederden dışarı çıkmamaya başladığında annesi ve babası gibi sabahtan ve onun ışıklı zamanlarından nefret etmesine az kalmıştı. Solmayan çiçek naifliğini kaybedip giderek kararıyordu. Sveda Lotendaux'un varlığına dair izler kaybolduğunda Senamore küçük bir araştırma yapmaya karar verdi. Babası karısının yokluğunu önemsemiyordu çünkü yarattığı karakterler arasında parlayan ve müziği karısından bile daha iyi ifade eden Madelaine dikkatini çekmişti. Eğer karısı tamamen kaybolacak olursa Lilith diye andığı kadınla onun yokluğunu kapatması hiç de güç olmazdı. Birkaç hafta sonra Senamore'un düşündüğü gibi evde bir hayalet gibi dolanan Sveda Lotendaux tamamen kayıplara karıştı. Felaket Orkestrasında bulunmadığından onu hatırlayan kimse yoktu. Joachim günler birbirini kovalarken söz etmekten kaçındığı karısının yaşadığını unutmuştu sanki. İlgilendiği tek şey orkestrası, müzikalleri ve Madelaine adındaki sopranoydu. Bir de yeniliğe gereksinim duyduğunda özen gösterdiği küçük kızı hatırında kalmıştı. Sırra kadem basan annesini aramaktan yorulan Senamore yeteneklerinin keşfedildiği o geceyi özlüyordu. Keder bile mutluluklarına boyun eğmişken şimdi malikanelerinin soğukluğunu aratan tiyatronun boğucu ortamına katlanmak zorundaydı. Koyu kırmızı renkli yatak örtüsünün üzerine uzanıp gözlerini kapatıyordu sabahları. Ve her akşam bir öncekinin benzerini yaşayarak Magnes tiyatrosundaki çalışmalarla oyunlara katılıyordu. Parmakları harbın ve piyanonun üzerinde dolanmaktan yorulmuştu. Müzik kulaklarında gürültüye dönüşürken Drusilla çok geçmeden küçük kızı koruması altına aldı. Babasının unuttuğu zamanlarda onunla ilgileniyordu. Son oyunlarından üç gece önce hata yaptıkları için çalışmaları bitene kadar Magnes tiyatrosuna kilitlendiler. Joachim sabah ikisini de çıkaracağını ve ertesi gün yapılacak olan provada kötü çalarlarsa cezalandırılacaklarını özellikle belirtmişti. Drusilla kemanını alarak sahnenin arka tarafında teller elini kesene kadar çaldı. Senamore ise hak etmediğine inandığı kaderine tüm çaresizliğiyle lanet etti. Altı yaşına basmasına üç gün vardı ve o gece sergilenecek oyun kendinden daha önemliydi. Engin sessizliği delip geçen acı dolu bir çığlık onun irkilmesine yol açtığında sanki bir rüyadan uyanmış gibi şaşkındı. Karanlıktaki suiletin sahibinin tehditkâr bakışları altında titrerken donuk mavi gözlerin annesine ait olduğunu fark ettiğinde gerçek sislerin dağılmasıyla küçük kız her şeyin birden basitleştiğini hissetti. Saygılı suskunluğu işte o zaman sonsuza dek son buldu, ironiyle karışarak kelimeleri dağlamaya hazırdı. Gecenin Kaosu Gökyüzünü kaplayan gri bulutlar ve solgun isli evler, yakınlarında bekleyen kızıl saçların yanında sönük kalıyordu. Sert rüzgarın etkisiyle karışarak dalgalanan saçların sahibi tanınmasa da Joachim yabancı çevreden yararlanarak kadını kendisiyle buluşmaya ikna etmişti. Madelaine soyadını öğrenen kişinin kimliğini açığa çıkarmasından korktuğu için gelmişti. Ancak Felaket Orkestrasının şefi ortalıkta yoktu. Dakikalar ağır ağır geçerken siyah cüppesine sıkıca sarıldı genç kadın. Bakışları tek bir yere odaklandığından arkasında onu izleyen kızın varlığından habersizdi. Senamore oyunu bırakarak buraya kadar gelmiş olan ses sanatçısından şüpheleniyordu. Babası oyunu yönetmekle kalmayıp müzikalin en önemli rollerinden birini üstlenmişti. Senamore'un fikirleriyle baştan yarattığı ilk oyun sahneleniyordu. Drusilla kendine çeki düzen vermeyi başarmıştı. Orkestradaki sanatçılara güvenen küçük kız kadının geldiği yoldan döndüğünü gördüğünde hiç beklemeden tiyatroya kadar koştu. Enerjisinin tamamını tükettiği yolculuğunun sonunda sahnenin arka girişinde ayak işlerini halleden Arthur onu içeri çekerek susmasını işaret etti. Yaramaz küçük kızlardan hiç hoşlanmayan adam son sahneye az bir zaman kala ortadan kaybolan Senamore'a bir ayrıcalık tanımayacak kadar sabit fikirli ve önyargılıydı. Zorla içeri sokulan Senamore tiyatronun her zamankinden daha kalabalık olduğunu görünce gözleri irileşirken hayretini saklamamıştı. Mağrur ifadeli, görkemli kıyafetleriyle balkonlarda oturan birçok soylu eğlenceli partilerine ara verip karanlık oyunu seyretmeye gelmişlerdi. Sıranın kendine gelmek üzere olduğunu anlayan küçük kız düşmanca iradesini kötü yönde kullanan hayalet Amaranthiné kostümünü giyerek karacamdan yapılma piyanosuna doğru seyriltti. Üzerine geçirdiği siyah kadife elbisesiyle görüldüğünden pek emin değildi açıkcası. Yine de babasının bakışlarının üzerinde olduğunu bildiğinden depresif ifadesini bozmadan başını öne eğdi, şarkısını içi acıtacak şekilde dokunaklı söyledi. Son notalarda tınısı keskinleşerek piyanonun başına oturana kadar da sertleşmeye devam etti. Artık altı yaşında bir intikam meleğiydi o. Gümüşi sarı saçları yapay rüzgarla dalgalanırken tıpkı babasının saçmalıkları dinlediğinde çaldığı gibi yaşadığı dünyadan uzakta, apayrı ve farklı bir yerden müziği getirerek parmaklarının dokunuşlarıyla şekillendiriyordu tuşlar üzerinde. Onu izleyenlerin nefesleri kesilmişti kuşkusuz. Hafifçe aralanmış olan dudaklarını kapayıp gözlerini yukarı kaldırdığında oyunun bitiş armonisi kulakları doldurmuştu. Işıklar genişleyip tüm sahneyi aydınlattığında az sonra sahte ölümle kucaklanacak Felaket Orkestrası bütün üyeleriyle seyircilerine gösterildi. Oyunun gizlediği yetenekleri sadece müziğe ayıracakları bir dakikalık şarkı için sergilenirken Madelaine Sveda Iva Magnes kendi oluşturdukları uydurma geçmişin hikayesini tamamlamak üzere sahneye çıkmıştı. Seyircilerine haşin gülümsemesiyle selam verdi, sonra siyah cüppesinin cebinden uzunca bir asa çıkararak salladı ve Senamore'un duyamadığı birkaç kelime mırıldandı. Işıklar sönerken tiyatroyu saran haykırışların ve umutsuzca debelenmelerin arasında karanlığa alışkın olan gözleriyle olan biteni izledi küçük kız. Annesi ya da Madelaine olarak tanıdıkları diğer hali kılıfından çıkararak sol elinde tuttuğu kamayla oyunda yazdığı gibi orkestranın müzisyenlerini tek tek biçip geçti. Yere yığılan her cesedin ardından ışık saniyeler arasında parlayıp yeniden sönüyordu. En sevdikleri enstürmanlarına sarılarak ölüyordu insanlar. Tiyatronun müdürü Valentin son sahnenin değişimine aldırmıyordu. Hep bıkkınlıkla izlediği oyunun yeni halinden etkilenmişti.
Angaryadan korkarak karacam piyanosunun altına saklanmış, en azından sinmiş olan Senamore, Drusilla'nın yardım çağrısına ancak kulak tıkayabildi. Babasının da kana bulanarak yerde yatanlar arasında olduğunu biliyordu. Madelaine sanki kama yetersiz kalacakmış gibi öldürdükten sonra elindeki asayla büyü yaparak o saniyelik ışıkları ortaya çıkarıyordu. Sıranın kendine geleceğinden emin olan Senamore tiyatroya kapatıldıkları gün kadının tehditkâr bakışlarının anlamını önceden çözmesine rağmen neden gitmediğini sorgulayarak pişmanlık duygusuyla kıvrandı. Annesi onu gitmesi için uyarmıştı ama o sadece babasından iğrenmekle yetinmişti. Bir el yakasından sıkıca kavrayarak bedenini havaya kaldırdı ve piyanonun üzerine bıraktı. Joachim Lotendaux'a duyduğu öfkeyi bastırmaya çalışan Senamore annesinin daha doğrusu kadın diye anmaya başladığı kişinin kamasını kılıfına kaldırmasını izleyerek çaresizce bekledi. Asa gözlerinin hizasına geldi, aynı anda o güne kadar hiç duymadığı kırgın ancak güçlü ve hiddetli bir kahkahayla sarsıldı. Öldürülmeyeceğini anlasa da kendine her zaman acımış olan Drusilla'ya bile kızgındı. Kalan son yaprağı da kararırken sadece büyü yapmak üzere kullanılmış asa tuhaf bir deneyim yaşayarak küçük kızın gözlerini yerinden çıkardı. Gerçeklerin, oyuna ait olmayan Lethe'den çıkıp gelmiş ölümün tek tanığı Senamore'du, onun da artık gözleri yoktu. Şimdiye kadar içinde pusuya yatmış olan sihir yeteneği asanın lanetini aciz bedenden uzaklaştırmak için harekete geçerken gecenin yorgun sonuna teslim olmuş ruhu özgür bırakmak amacıyla bir parçası eksiltilmiş hapishanesini yok etti. Kıskançlık hissine yenik düşerek yücelik arzusunu kuvvetlendiren kadından intikam almak istiyordu. Kederde ona baskı yapmış, Magneste de onu kurallarla sıkmış olan insanlardan kalan tek kişiyi minnet duygusunu çürüttüğü için suçluyordu. Bencilliğiyle karısını görmezden gelen Joachim Lotendaux karısının yerini alan kızıl saçların sahibi tarafından öldürülmüştü. Farklı olmak için çırpınan karamsar müzisyenler pohpohlanma beklentileri yüzünden öldürülmüştü. Senamore ise sadece bütün bu saçma hikayelere tanıklık ettiğinden lanetlenmişti. Hayat adil değildi, Tanrı onu altı yıl kadar görmezlikten geldikten sonra sonuna ayrıcalık verilmesi gerektiğine karar kılarak büyücü ve cadıların yanında varlığını sürdüren sıradan hayaletlerin arasına bir Nora kattı. Seyirciler söndürülen ışıklar tekrar yandığında oyunu alkışlayarak ayağa kalktılar. Takdir ettikleri sanatçıların kalkmasını beklemeden boşalan salonda Valentin onların uzattıkları rollerini şakaya yorumlayarak Arthur'la beraber tiyatroyu terk ettiler. Bir sonraki gün çalışacakları yerin kaybolmasının ve zeminde oyuncuların mezarlarının bulunmasının suçlusu Senamore'du ama bundan hiçbir zaman haberleri olmadı.
~ Karakter Özellikleri ~ Mahzun bir çiçektir o. Zamansız dökülüp kararan yapraklarına rağmen ruhu hala ışıldamaya devam eder. Kana bulanmadan önce bedeni, Lethe'nin suyu daha değmemişken dudaklarına kırılgan ruhu göz bebeklerinden yansırdı. Küçücük yaşına rağmen bilir düşüncenin kekremsi tadını. Mahzunluğu da bundan kaynaklanır. Hayatı oldukça kısa sürmesine rağmen yaşadıkları nedeniyle karamsarlaşmıştır. Kişiliğinin en ufak zerresinde bile kibarlığa yer yoktur. Sözleri bir bıçak keskinliğindedir, kibarca açılan ince bir kesikle beraber yadsınamaz bir acı getirir. Dehşete düşüren türden bir sakinlik dudaklarından çıkan kelimelerin arasından kendini belli eder. Umarsızlık onun için akmayan zamanın sağladığı mükafattır. Eti kemiği yoktur ki etten dünyanın anlamı neden olsun? İmkansız hayallere susamış ruhu gerçekleşme umudu taşımadan fikirler üretir. Dünyevi hiçbir şeyle bağdaştırılamaz hayalleri. Kendi dünyasıyla gerçek dünya arasında aşılamaz hendekler açar. Doğduğu andan itibaren kendini kıskanç yüreklerin acı dolu sözlerinden korumak amacıyla takındığı küstahlık artık ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Diğer insanların gerçekleriyle kendi gerçekleri arasında gözardı edilemez ayrılıklar vardır. Kendince yorumladığı şeyler onun gerçekliğidir, doğru ya da yanlış olmasının hiç ama hiç önemi yoktur. Bu nedenle güneş ayla yerini değiştirmediği sürece o da asla düşüncelerine inancından vazgeçmeyecektir. Ne kadar ulaşılmaz görünse de o hala altı yaşında bir çocuktur aslında; naif ve alıngan. Artık atmasa da kalbi hala yaşamaktadır derinlerde. Zamanla sonsuz yalnızlığına daha çok yalnızlık eklenmiştir. Konuşamamak boğazındaki düğüm olmuştur yutkunamadığı. Kangrenleşmiş görüntüsüne azıcık kan gitmesi için yanındaki boşluğa hitap etmeye başlamıştır. En azından acıtmıyordur lal boşluk. Vesvese üflemiyordur kulaklarına. | |
|
Amaranth Hayalet
Mesaj Sayısı : 17 En belirgin özelliği : Haşin. Kayıt tarihi : 28/04/10
| Konu: Geri: Septium || Amaranthiné Perş. Nis. 29, 2010 10:08 am | |
| ;; Biten ;; Bekleyen ;; Devam Eden
Septium Çanta Septium Puan | |
|